29 Eylül 2011 Perşembe

“Herkes insanlığı değiştirmeye çalışıyor; ama kimse kendini değiştirmeyi aklından geçirmiyor?” Tolstoy

Bugün herkesin ortak derdi olan ve kafasını en çok meşgul eden önemli bir konu üzerine odaklanmak istiyorum. Doğru eşi bulma, ruh ikizini bulma, doğru insan.

Nedir bu doğru insanı bulma kavgamız… İlk bakışta aşık olduğumuz, uğruna herkesi kırıp geçirdiğimiz, dünyamızı allak bullak eden bu sevgili. Yokken kendimizi eksik hissettiğimiz, varken birbirimizi yıpratmadan edemediğimiz, ne senle ne sensiz bir durum.

Çevremde eşinden, sevgilisinden memnun olan, “muhteşem bir insanla birlikteyim, evliyim” diyen tek bir insan yok. Bu yaşıma kadar da duymadım. Kimse yalnız kalmak istemiyor. Herkes bir ilişki peşinde, hayatında birisi olsun, onunla keyifli şeyler paylaşsın istiyor ama birlikteliklerin neredeyse hepsi sorunlu, insanlar mutsuz.

Kadınlara bakıyorum, sürekli sevgililerinden, eşlerinden bir yakınma durumu var. Hep o erkeğin ne kadar zor, ne kadar uyumsuz, ne kadar kötü ve dayanılmaz olduğundan bahsedip duruyorlar.  Erkekler de aynı şekilde. Evlenmeden önce uğruna deli divane oldukları kadınları artık önemsemiyorlar. Onlar da şikayet ediyorlar.  

Dikkat çeken konu şu ki; Her zaman ve daima karşı taraftır sorunlu olan, bizi mutsuz eden. Hata hep o sevgilidedir. Hep o eştedir. Biz kusursuzuzdur.  

Nedir bizi böyle düşünmeye sürükleyen? Kader mi?

Yoksa biz miyiz?

Gelin, bakış açımızı tamamen değiştirelim, konuya farklı bir açıdan bakmaya çalışalım.

Önce kendimize dönelim. Kuantum Terapi tekniğinin başlangıç noktası. Bu aşama bütün çözüm çalışmalarının temelini oluşturacak. Değişimimizi sağlayan, olumlu düşünceler dünyasına adım atmaya buradan başlayacağız.

Biz kimiz? Kendimizi ne kadar tanıyoruz?  Diğer bir deyişle olumlu düşünce üretmemi engelleyen “ben” kimim?

Hayata bakışımız, özelliklerimiz, sevdiğimiz şeyler, sevmediğimiz şeyler, prensiplerimiz, hoşgörülü olduğumuz konular, asla taviz vermem dediğimiz şeyler, hayata ve olaylara karşı tahammülsüzlüğümüz. Bizi en çok sinirlendiren konular. Öfke krizlerimiz.  Stres altında olduğumuzda çevreye verdiğimiz tepkilerimiz.

Geçmişten gelen korkularımız, endişelerimiz. Kendimize koyduğumuz sınırlar, bariyerler, duvarlar. Kültürümüz, aileden aldığımız görgümüz, örfler, adetler, aile içi eğitimimiz. Okullardan aldığımız  eğitimlerimiz. İçinde bulunduğumuz çevre ve bizim o çevre ile olan ilişkimiz. En yakın arkadaşlarımız ve onların düşünceleri.  Önyargılarımız.  

Evet, kendimizi ne kadar tanıyoruz? Hayattan ve ilişkimizden beklentimiz ne?

Yanıtları bulmak bizi zorluyor değil mi? Öncelikle kendimize karşı dürüst olmak ve objektif olmak hiç kolay değil. Hepimizde kendi kusurlarımızı hoş görme zaafı vardır. Bu yüzden kendimize dışarıdan bakabilmeyi öğrenmemiz gerekir.

Hayatımızda ilk aşk ve ilk ilişki çok önemlidir. Eğer ilk aşkınızda olumsuz bir deneyim yaşadıysanız sonraki ilişkilerinizde hep aynı olumsuzluğu yaşarsınız, tekrar tekrar tekrar ve dersiniz ki “ben bir paratoner gibi bütün olumsuzlukları kendime çekiyorum”. Hayata küsersiniz. Yeni bir ilişkiye başlamak istemezsiniz, kaçarsınız. Ayak diretirsiniz. Ama bir yerden sonra aşk yine gelir sizi bulur. İlk günler süper geçer, bulutların üzerinde. Sonra bir bakarsınız yine olumsuzluklar peşinizi bırakmamış.

Haklısınız, siz paratonersiniz.  Hep de arızalı ilişkileri kendinize çekiyorsunuz. Doğrudur.

Çünkü ilk deneyim de edindiğiniz olumsuz duygular, o içinizi yakan, kasıp kavuran, uğruna nice göz yaşları döktüğünüz sevgili, sizde derin bir yara açmıştır. Duygularınız incinmiştir. Kırılmıştır.  Bir süre sonra her şey diner, gözyaşları kurur. Yüzünüz gülmeye başlar. Unuttum artık, yeni heyecanlara hazırım dönemi başlar. Kalbinizden söküp atmışsınızdır o acıtan hikayeyi.  Yeni bir başlangıç yaparsınız… Başta iyidir ama sonu eskisi gibidir.

Çünkü duygularınız zarar görmüştür. Sizi yıpratmıştır. Zaman geçer, beyniniz unutur ama bilinçaltınız unutmaz.  O duygu hala sizinle birlikte yaşar, bilinçaltınız da.  Ve bilinçaltınız sürekli sinyaller verir dışarıya karşı. Kırgınsınızdır ama farkında değilsinizdir. Siz geçti gitti sanırsınız ama dışarıya verdiğiniz frekanslar size hep aynı duyguyu yaşatacak insanları çeker ve sonuç hep aynı olur.

Birlikte olduğunuz kişilerle yaşadığınız olaylar aslında sizin bir yansımanızdır.  Beyninizden yayılan sinyaller sizinle aynı frekanstaki olayları ve kişileri size çeker. 

Peki, ilişkilerinizi istediğiniz gibi yaşamanın, sizin için doğru insanı bulup mutlu olmanın reçetesi nedir?  Önce kendinizi iyi tanımalı, ne istediğinizi bilmelisiniz.  

Düşünce sisteminizi değiştirmeli ve olumsuz duygulardan kurtulmalısınız.   Bu konuda size Kuantum düşünce tekniği yardımcı olacaktır.  Olumlu duygu ve düşünceler dünyasına adım attığınızda hayatınızın daha kolaylaşacağını göreceksiniz.

İlişkiler konusuna yine  devam edeceğim. İlişkilerinizde sorunlar varsa ve değişime hazırsanız bana yazın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.